13 Temmuz 2013 Cumartesi

En Sevdiğim Öğün Kahvaltıdır Benim

İlkokula başlamadan önceki yaz olmalı. Herhalde 5 yaşındaydım. Mevsimlerden yazdı. Ya babaannemler ya da anneannemler bizde kalıyordu. O zamanlar annem çalıştığından dolayı, ikisinden biri bizde kalırdı kardeşimle bana bakmak için. Oğuzhan ile aynı odayı paylaştığımız yıllardı Ankara'da. Ranzamız, mavi zemin üzerinde iri beyaz papatyaların olduğu duvara dayalıydı. Sevinçten çıldırmıştım bu eve taşındığımız gün babam odamı gösterdiğinde. Tüm oda duvar kağıdıyla kaplıydı, beyaz zeminde küçük mavi çiçekler vardı. Ama ranzanın dayandığı, tam kapının karşısındaki duvar farklıydı, koyu masmavi zeminde kocaman papatyalar vardı. Odamızın bu duvarıyla hep tatlı çocukça bir gurur duydum. Tipik bir yaz gecesiydi. Anneme kabul ettirebildiğim kadar geç saate kadar direnip sonra yatmıştım. Muhtemelen sabah da geç saatlere dek uyuyacaktım. Bildiğin yaz günlerinden biriydi çocukluğumun Ankara'sında. Ama öyle değilmiş işte.

İçerden gelen seslerle uyandım o gece. Konuşma sesleri duyuyordum, hatta gülüşmeler. Gözlerimi oğuşturdum, sabah mı olmuştu? Yatağımdan uzanıp perdeyi araladım, yoo hâlâ karanlıktı. Ama içerde basbayağı bir hareket vardı, seslerinden de neşeli bir hava seziliyordu. Herkes uyanık, ayaktaydı! Beni niye uyandırmamışlardı peki? Çocukça bir alınganlıkla fırladım yataktan. Odamın kapısını açıp, seslerin geldiği yöne doğru yürüdüm. Aha yakalanmışlardı, annemle anneannem (ya da babaannem), masa başındaydı. Masada, kahvaltıda yenecek türden şeyler vardı, hayal meyal sahanda yumurta hatırlarım. Gecenin bir vaktiydi, ama uyumuyorlardı! Şaşkındım. Hem de gece gece yemek yiyorlardı. Üstelik akşam yemeği ya da meyve gibi geceye uygun yemeklerden de değil, kahvaltı ediyorlardı. Ya n'oluyordu yaa? Ne kaçırıyordum? Gizli pijama partisi miydi bu?

Hadi git yat, tarzında bir tepki beklerken, şaşkınlığımla eğlenip beni de aralarına aldılar. Şımarıkça, ve beni dahil etmemiş olmalarına hâlâ alınmış bir halde, bana da ikram edilmesini talep ettim. Hâlâ, hayır çocuklar yemez, gibi bir itiraz beklerken, a aa, hop bir lokma da bana. Neşeli konuşmalarına ben de katıldım. Peki ama neydi şimdi bu "parti"nin sebebi gece gece? Gene yapabilir miydik ara sıra böyle? Yaa n'olur lütfen hep yapalımdı.

İşte ilk defa o zaman duydum, sahur ve ramazan lafını (şimdi düşünüyorum da, acaba o gece sahanda yumurta yendiğini hatırlamam acaba sahur ile sahan kelimelerinin benzerliğinin sonucu mu?). Sahur ne dedim kıkırdayarak. Bir kaç kere de tekrar ettirmiştim kelimeyi tam anlayabilmek için, sa- ne? savur, sovur, sohur, haa sahur! Adı acayipti ama ne güzel şeydi.

Belki o gece sebebiyle, en sevdiğim öğün kahvaltıdır benim. Ve en sevdiğim ay da, mevsim tanımayan Ramazan. O geceden otuz yıl sonra yine yaz mevsimine denk geldi, hoşgeldi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder