27 Ocak 2017 Cuma

Sonlu ve Ölümlü Hayatta Bir Sonsuz Döngü

Şu sonlu ve ölümlü hayatta, bitmeyen bir sonsuz döngü içerisindeyim.

Ne zaman,hah oldu desem; ne zaman, herşeye zamanım yetiyor, enerjim bitmiyor, istediklerimi gerçekleştirmek için gereken gayrette disiplinliyim, hergün güneşli ve menüde hep sevdiğim şeyler var desem, daha dediğimin hemen ardından, bir bakıyorum o irade, o disiplin delik deşik olmuş, zamanımı -en kıymetli şeyimi- kontrolsüzce çar çur ediyorum ve önüne geçemiyorum, daha dün 24 saate 72 şey sığdırırken bugün tek parmağımı oynatacak enerjim yok, üstelik hava gri gri bulutlu olmuş ve de yiyecek sevdiğim hiçbirşey bulamıyorum ve ama gene de yiyorum! Sonra, ee sonra elbette bu hal de geçiyor, ve a aa galiba bu sefer oldu, yaptım, yapıyorum, oley derken, gene hooop bulutlanıyor hava.

Demem o ki, sanırım hayat bu; sürekli bir çaba, gayret, mücadele. Çok şükrediyorum ki, en azından çabaladıklarım kendi istediğim, seçtiğim, anlamlı bulduğum şeyler de bu gayrette kendimce bir mutluluk buluyorum. Ve dönmeye devam ediyorum.

21 Temmuz 2016 Perşembe

Dingin İşsiz Aylak Günler

Sizi bilmem, benim genelde kafam öyle doludur ki, olan bir olayın rüyama girmesi en azından bir kaç günü bulur. Mesela, pazartesi yaşadığım bir korku, rüyama en erken perşembe girer!

Fakat galiba aklımda yer tutan iş güçmüş çoğunlukla. İstifadan sonra nasıl bir yer açılmışsa hafızada,  dün olanı bu gece rüyamda gördüm.

Yaşasın dingin işsiz aylak günler!

18 Temmuz 2016 Pazartesi

İstifa Ettim

İyi bir dost gibi yazmak; yıllar sonra da olsa, bıraktığın yerden devam edebiliyorsun. Nerede kalmıştık bile demeden...

***

Küçükken ateşlenip hasta oldugumda, okula gidemeyip evde yatağımda kitap okurken, arada saate bakardım; okulda olan arkadaşlarımı düşünür, şimdi ikinci dersteler, ya da teneffüse çıktılar, diye uzaktan takip eder, ben okulda olmadığım için sevinir, mutlu olurdum.

Bugün, evdeyim. Günlerden pazartesi; işgünü. Saate bakıyorum, ofiste şimdi pazartesi sabah toplantıları bitmiştir, daha öğle yemeğine çıkmamışlardır ama, belki ikinci sabah kahvelerini içiyorlardır. Ve ben burada, ofiste olmadığım için, evdeki o küçük kız kadar, mutluyum!

❤️💕
Evet 15 küsür yıl sonra istifa ettim!

31 Mayıs 2016 Salı

Kalabalık Önünde Konuşma Korkusu

Hepsi bendim.

Karşımda 300 insanı birden görünce nefesi kesilen, mikrofonu eline alınca sesi titreyen, ciddi ciddi ağlamaklı olan bendim. Her sene çeşitli konferanslarda defalarca konuşmuş olmama rağmen, her seferinde bu stresi yaşayan, uçağı kaçırmayı dileyen, konferansa kimse gelmese isteyen, sesim kısılsa da bitse bu işkence diyen bendim. Üstelik bunu da becermiş, konuşma stresinden bir gecede sesim bile kısılmıştı bir keresinde.

Ama aynı zamanda, 300 insanla tanışıp konuşacağı için mutluluktan çıldıran da bendim. Kardeşlerimin, aha bak buna da merhaba diyecek, deyip dalga geçtikleri, iyi geceler demekten odamıza iki saatte dönemeyişimize sebep de yine bendim.

Ama ne zaman kimdim?

Tek tek iyiydim de, hepsi birleşip çıkınca karşıma, korkuyordum. Yıllarca bunu sahne korkusu sandım. Sonra acaba özgüven eksikliği mi diye sorguladim. Ama sonunda anladim! Bende insanları memnun etmeye çalışma eğilimi var!

Bu yüzden genelde yumuşak başlıyım mesela. Kavga gürültü sevmiyorum çünkü, eee iyi boşver öyle yapalım deyiveriyorum. İnsanlar benimle rahat ve mutlu olsunlar istiyorum. Memnun edersem sevilirim zannediyorum. Ne alakası var şimdi bunun kalabalık önünde konuşma ile di mi? Çook... Birebir konuşurken karşimdaki sıkıldı mı hemen yakalayabiliyorum, ya da anlamadı mı ne dediğimi, konuyu örnekleyip açabiliyorum. Kalabalık karşısında sıkıyor o biraz, çünkü biri anlamadi ama öbürü anlamakla kalmadi, birazdan ne diyeceğimi bile kestirdi, baksana gözünden belli. Ve işte bu bende stres yaratıyor. Dinleyen herkesi memnun edememe korkusu benimkisi! Biliyorum mümkün olmadığını. Ama can çıkar huy çıkmaz demişler, herkesin ilgisini çeken bir konu olsun, herkese hitap eden seviyeden anlatayım, şakalarım kimseyi incitmesin ama herkesi güldürsün, işte beni bu iyi niyetli istekler mahvetti.

Bu iyi niyetli istekler, kalabalık önünde konuşmayı korkulacak hale getiren sebepler oldu. Oh sebebini anladık, ee peki nasil aşacağız?

Kendin keyif almaya bak, anlat geç, boşver sana ne? Hıım demesi kolay. Becerirsem bir gün, onu da yazarım.





17 Kasım 2013 Pazar

Gizli Ataerkil

Bazen çok aksi oluyorum. Huysuz. Hırçın. Genellikle istediklerim olmayınca. Yoo aslında hiç de öyle büyük şeyler değil istediklerim, yani bence. Aslında söylediğimde, bu mudur dedirtecek şeyler, evin temiz ve de tertipli olması gibi. Bu mesela. Ama olmazsa, yazı yazamıyorum evde, keyifle tv karsısında tembellik edemiyorum, ya içimden yemek yapmak bile gelmiyor çoğu zaman. Ee temizle diyeceksin, işte sinirlerim burada bir geriliyor, çünkü sadece ben kirletmedim ki, neden ben temizliyorum, dahası neden sadece ben rahatsız oluyorum? Ee tamam peki madem rahatsız olan benim, o zaman ben temizleyip toplayayım, işte o noktada gerilen sinirlerim piiiing diye birer  birer atmaya başlıyor çünkü neden kitap okumak yerine şu an temizlik yapıyor olayım ki! Neden pazar öğleden sonram çamaşır makinası başında ve hele de elektrik süpürgesi elimde geçsin ki! İkimiz de işiyoruz, üstelik ben hep içine, ama silen ovan temizleyen bunlar yapılmadığında rahatsız olan niye benim? Şüphe ediyorum, çaktırmadan, gizli ataerkil miyiz acaba biz?

31 Ağustos 2013 Cumartesi

Koccca bir ağustos geçti gitti. Neler oldu neler

Koccca bir ağustos geçti gitti. Neler oldu neler.

13 yıldır çalıştığım şirket satıldı, üvey anneden ürken çocuklar gibi, başımıza geleceklerin korkutucu hikayelerini anlatıp durduk birbirimize, inşallah hiçbiri gerçek olmaz. Ya da olsun, ne biliyim; bilmediklerimden korkmamayı hatırladım bu ay. Mesela bisiklete binerken ayakkabıyı pedala bağlayan bir kilit sistemi var, daha randımanlı kullanıyorsun bacak gücünü böylece, daha az yorucu bile oluyor, ama benim ödümü kopartıyordu, ben yapamam diyordum, amaaan şart mıdır, ben kullanmayıveriyim diyordum. Ama geçti... Tabii ki daha ilk dakikada düştüm, kurbanlık dananın ayaklarını bağlarlar da koca hayvan devrilir ya, haa işte aynı benim düşüşüm, ee elbette benimki daha zarifti... Neyse, sonuç olarak başımıza gelenler, zihnimizde büyüttüğümüz korkularımıza kıyasla şaka gibi kalıyorlar, korkularımız daha acı daha feci, şekil 1A benim düşüşüm. Bitmediiii, son iki haftasonu bisikletle yokuş çıkma antrenmanı olsun diye etrafta ne kadar dağ varsa yollarına vurduk. Özet: zihnimde canlandırdığım her düşüş, daha korkunç daha feci idi.

Kaç zamandır uçmuyorum, tüm bildiklerimi unuttum, bir daha nah pilotluk yapabilirim şeklindeki moralimi bozan, içimi sıkan söylenmelerimi bıraktım, şu anda benim için başka şeylerin daha önemli olduğunu kabul ettim. Dürüstlük gibisi yok, oh be.


1 Ağustos 2013 Perşembe

İki Ay Sonra Bu Gece

Bu aralar çok sıkıcı bir insan oldum çıktım. Hep aynı konu var çünkü gündemimde. Taktım demeyelim, zira bana hiç yakışmıyor, onun yerine bir hayalim var diyelim biz. Yeni de değil aslında, zaten hep vardı. Yıldızların altında uyumak, çam kokularıyla. Sabah erkenden güneşin sıcaklığını yan devirip yattığım popomda hissettiğim için uyanmak -hani vücudun sadece güneş değen noktası ısınır da hafiften tatlı tatlı kaşınır gibi olur ya, işte onu hissederek uyanmak var hayalimde. Tabiatın en ortasında olmak. Güneşin göğe yükselişine karşı sabah kahvemi, sarındığım bir battaniyenin altında yudumlamak, her yudumda ayrı bir tat bulmak. Yeşilin mavinin kahverenginin içinde kaybolmak. Ağaç gölgelerinde soluklanmak.

Dediğim gibi bu hayal hep vardı. Ama hiç bu kadar yakın olmadı. Bu gece, artık olabilir gibime geliyor.

Çok değil iki ay sonra bu gece, kıyafetlerime bön bön bakıp yanıma ne almam gerektiğini düşünüyor olacağım belki de. Ne çok kıyafetim olduğunu farkedeceğim muhtemelen ama üzerinde durmayacağım. Hadi ne alacağımı az çok biliyorum desek bu kez de nasıl paketlesem diye kafa patlatacağım, kesssiiin, ben bilmem mi kendimi. Bir an, yaa kızım rahat mı battı, ne işin var çadırlarda kamplarda, bok var o kadar yolu bisikletle geçmekte diyeceğim mutlaka kararsızlığın getirdiği yorgunlukla, ama çabuk geçecek. Sıklıkla kendime fazla fazla yedek çamaşır ve çorap almayı unutma  diyeceğim. Her şeyi kendi küçük çantalarına yerleştireceğim, birşeyleri unutmuşum gibi gelecek, amaan yetiversin diyeceğim. Başımı yastığa koyduğumda, midemdeki kelebekleri hissedeceğim. Bilemem, belki çok zor belki de anında uyuyacağım, ama eminim erkenden kalkacağım ertesi sabah. Bisikletleri yükleyip, dönüşü beş gün sürecek olan yolu, otobüsle dört saatte alacağız. Nasipte de varsa, iki ay sonra bu gece...