15 Ağustos 2012 Çarşamba

Anin Sarkisi

what a journey so hard to describe
your harbour so small, the ocean so wide
spin the wheel, spin the wheel, go wherever she spins
surrender to this wave that's rolling in

homing fingers starting to dig
raising expectations lifting the lid
there's a show going down, going deeper within
I long to lose myself inside your skin

what a feeling under the stars
my body's rotating from Venus through Mars
there's a war going on between my head and my heart
I wonder how they grew so far apart

I'm so shaken, about to explode
the myth of kissing princes is they turn into toads
there's a war going on between the sun and the moon
before they come to terms we'll be consumed

oh my God, please take me now
I'm ready for ascension if I only knew how
give me wings, give me wings, now I'm stuck on the ground
receive this blood and bones, I'm homeward bound

see the statue growing wings
the singer was a virgin until he conceived
God is love, God is love and her lover I'll be
I long to leave the world in ecstacy

dance with me around this fire
the dance of bad angels who'd love to fly higher
God is love, God is love and her lover I'll be
I long to lead the world in ecstacy

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Dogruyu Yaparken De Iyi Olmak Gerekiyor

Dogru olmak yetmiyor.. Dogruyu secmekle baslayacaksin, sirat i mustakim olacaksin, bu sart. Ama yetmez, elinden gelenin en iyisini yapacaksin bir de.. Dogruyu yaparken de iyi olmak gerekiyor iste..

9 Nisan 2012 Pazartesi

Teker teker gelin lan erkekseniz!

Teker teker gelin lan erkekseniz! Sinegin afedersin boka usustugu gibi gelip buldu tum emailler, hallolacak isler, fiyatlandirmalar, musteri avutmalar.... Ne yalan soyleyeyim yildim, hemen kacip kurtulmayi dusledim, istifa edip adaya yerlesmeyi!. Gecen yaz Marmara Adasi'nda gecirdigim essiz birkac gunden beri, kacis planimin ada fasli da gozumun onune geliyor.. Olur bu is....  

Bugun buradayim hala, devam ediyorum.. ama birgun mutlaka...

24 Şubat 2012 Cuma

Kendime Hatirlatmalarim

The beauty of my body is in the things it can do, not the way it looks doing them...

Asagilik kompleksi, nefret, kin, panik gibi yikici hislerin altinda "kendini kifayetsiz bulma" duygusu yatiyor. Oysa en ideal bilinen kimselerle sizin-bizim ozdegerimiz ayni kumastandir. Sevgiyle ozumuzdeki degere guvenmek, meselelerle basa cikmanin temel imkanidir...

Icine ve disina iyi bak. Kendini iyi ve guzel gidalarla besle.... Kaptirip koyma, bosverme, batti balik yan gitmez.... Usendigin ne varsa hemen yap! Korkusuz ol. daha dogrusu korkulacak hicbirsey olmadigini kavra ve ona gore davran.
--- to be continued... ---

8 Ocak 2012 Pazar

gulumsedigim anlar

* bacaklarimi iki yana acip one egildigimde, ancak dizlerime kadar asagi sarkitabildigim basimi, bir bucuk ay sonra bir aksamuzeri "dink" sesiyle yere degdirdigim an..

* kalbim burkulur gibi oldugunda, tam aglamaya baslarken uyanip hepsinin bir ruya oldugunu farkettigim an...

* IKEA'da, cekic civi tornavida ve kerpeten ile vasati 40 adimda yazi masasina donusecek olan ahsap parcalariyla kasaya ilerlerken, aynisinin yapilmisini yari fiyata buldugum an...

* yeni yazi masasinin basina ilk oturdugum an...

* bebegimin eski sevgililerinden birinin, dahi anlamindaki de'yi bitisik yazdigini gordugumde, duydugum hazzi farkettigim an...

* ispanakli boregi annem kadar iyi yaptigimi dusundugum an..

--- to be continued... ---

4 Ocak 2012 Çarşamba

dunya 2012, ben 34 olurken

Nedense, cocuklugumda, 2000 yilindaki beni cok merak ederdim. Gozumun onune bir ben gelirdi, ama nerede oldugumu kestiremezdim tam olarak; Bazen endustriyel bir sehrin sokaklarindaymisim gibi gelirdi, bazen de heybetli bir okulun bahcesinde, bahar doneminde, yetiskin bir ogrenci olarak belirirdim. Hic gozgoze gelmemistim benle cocukken, 2000'deki ben hep ileride bir yerlere bakiyordu, cocuklugum ise geride degildi ama kisa kaliyordu.. Saclarimin ruzgarda kipirdadigini gorurdum, kulaklarimin boynumla birlestigi yerde, hafifce... Saclarim uzundu 2000'de, hic kisa dusunmedim saclarimi -her kestirisim belki bu yuzden husrandir benim icin.. Merak ederdim dahasini; boynumdaki fularin rengini bilmeye heveslenirdim, bir de kolumun altina kistirdigim kitaplarin adlarini..

2000'in uzerinden yillar gecti... Hayret, bir daha boyle merakimi uyandirmadi ileride bir zaman. Hatta, birkac gece once, yilsonu muhasebemi yapip, yilbasi butcemi cikarirken, dusundum, hatta zorladim biraz.. 2020? 2018? Ama gozumu diktigim bir yil daha saptayamadim...

Ama bu yil tamamen karisip gitmeden tarihe, aslinda var kayit altina almak istedigim bir iki "4,5'tan 5"im..

Mesela, bu sene aldim pilotluk lisansimi..Ucagin metal kanatlarini yere indirmekten cok, kendimin inmeyen, dinmeyen nefsi yordu beni..   "o nasil bir kalkisti oyle!." diye kendimi azarlamayi birakmayi ogrenmem gerekti; kalkisi, gecmisi, bir dakika oncesini... hepsini birakmayi, topundan gecmeyi; an'in hakkini vermeyi, vaktin insani olmayi talim etmem gerekti...

Yine bu sene, senelerdir hayalimde yasattigim, fikrimde tasarladigim geziyi gerceklestirmek mumkun oldu. Hep dusledigim gibi, bir araba, bagajinda bir battaniye ve radyosunda susmayan muziklerle, Amerika'yi bir uctan bir uca gectim.. Kovboy filmlerinin icine biraktim kendimi, kizilderililerin haline agladim, herseyden mutlaka bir kere tattim..

Bu sene, alarmsiz uyandigim sabahlar bir yili gecti.. Evet bir yildan fazla oldu "dadada dadada daaaank" sesiyle uyanmadim..

Bu sene, işe bisikletle gidip gelmeye basladim. Sadece işyerinin bikkinligini degil, ayni zamanda bedenimin spooor diye vizildamalarini da dagitti. -3 derecede bile 30 yasimda ogrendigim bu iki tekerden inmedim; yazin sicagi yildirdi bir tek, biraz da kişin erken kararan hava; zaten bu yuzden bahari ve güzü, bir daha, cok sevdim..

Bu sene kendime daha iyi bakmaya basladim; iserken duydugum aciya da, artik neredeyse kronik bir hal alan her anlamdaki kabizligima da care buldum..

Bu sene, ne zaman cocuklugumdan bahsetsem anlattigim bir hatirami, donup tekrar yasama firsatim oldu. Ilkolkuldayken, sistoskopi yapilmisti, hic bitmeyen idrar yollari enfeksiyonumu daha derinden arastirmak icin. Sistoskopi anlatilasi birsey degil, igne deliginizden kamera sokup bobreklerinize bakiyorlar. Iste bu yuzden de cocuklugumun muhim anilarindan... Derin iz birakmisti bende sedye, anestezi, ameliyathane, anne babamin sonsuz ilgiye burunmus acelesiz telaslari, ve tabii prosedurden sonraki ilk iseyisim; sunnetten sonra da iste oyle yaniyor demisti kardesim..  Kac kere bir cocukluk hatirami yillar sonra tekrar yasayabilirim ki.. Hatirladiklarimin aynilari, ve zamanla abarttiklarim, ya da atlayip unuttuklarim karsima geldiler...

2012 yeni bir yil daha simdi.. 34 yeni bir yaş..  Degisen bir sey yok elbette, sadece kendimiz, o da belki ve biraz... Ama insan yeniyle heyecanlaniyor galiba.. Yeni, insanin icini gidikliyor, umutlandiriyor, guclu hissettiriyor.. Kisacasi insan yeniyi seviyor, ve her sevdigine yaptigi gibi, ona sozler veriyor, vaad ediyor: "bu sene kek yapmayi ogrenecegim", "duzenli gunluk tutacagim",  "erken kalkip gec yatacagim", vs..  Kişi, illa yeni birseylerle yenilerim saniyor, sanirim bu yuzden sigarayi birakma kararini insanlarin pekcogu bir ogledensonra degil yilbasinda aliyor... Oysa her an yeni, her nefes yeni.. Illa bir yil beklememeli yeniden baslamak icin, di mi?

24 Kasım 2011 Perşembe

California'dan Virginia'ya - 2

Kafamda hergun yaziyorum, ama okunabilir kelimelere dokmem biraz zaman aliyor, ve genellikle taksitle yapabiliyorum. Tembel olabilirim. Fakat daha bu etiketi kendime ic huzuruyla yapistiramadim. Etiketlenmesi zor bir insanim. Gune, o gunun gunesli olup olmamasina, yediklerime, pirtlayan gobegime, uykuma, makyajima, dinledigim sarkilara, hissettigim yakinliklarima, yakaladigim hislere gore degisik ozelliklerim one cikabiliyor. Tembelligimi, inatciligimla yenebiliyor, inadimi anlayisla kirabiliyor, anlayisimi bencilliklerimle dengeleyebiliyorum. Hergun, tekrar tekrar yeniden, o gune en uygun ozelliklerimi bulabilmenin ve kullanabilmenin savasini veriyorum. Tamam, savas cok kuvvetli bir benzetme oldu, meydan muharabesi diyelim, ya da belki kisaca gayret.

Dedigim gibi hergun aklimda yaziyorum. Buraya da not aliyorum. California'dan Virginia'ya arabayla 9 gun suren, bir uctan bir uca Amerika gezimizi kaldigim yerden anlatmaya, kisaca, devam ediyorum.

Las Vegas'ta piril piril, gunesli ve ilik bir sabaha uyandik deliksiz bir uykudan. Kelimeleri oylesine secmedim, kastettigim gercekten de deliksiz uyku, ne bir bosluk ne de bir bolunme ya da kopma olmadan uyunan bir uyku, oyle deliksiz ki, oyle tam ki, uyaninca siz de tam oluyorsunuz.. Bir gece once arabada uyumus olmanin biraktigi hic bir iz kalmasin diye alinan sabah dusunun ardindan islak saclarimiz, tertemiz yeni giyeceklerimiz icinde otelin ayakustu barinda kahvaltimizi yaptik, hic acele etmeden. bu arada, galiba gunu en sevdigim karsilama rituellerinden biri bu. Kahvaltidan sonra zaten hic otele tasimadigimiz valizimizi duzenleyip, bundan boyle yolda sik giyeceklerimizi uste ve kolaya alip, aksam soguguna karsi giyecegimiz yunluleri de ayri bir kosede toplayip, kirlilerimizi torbaladiktan sonra, beden, ruh, sac, valiz ve arabamiz toplanmis olarak Las Vegas'tan Hoover Dam'e dogru yola ciktik.

Hoover Dam, Las Vegas'a bir iki saat mesafede bir baraj; Nevada colunde bir serinlik, kahve tonlarin ortasinda bir mavilik. Baraji gezebiliyorsun arabani parkedip, fakat biz, yolun devamini merak etmenin tezcanliligiyla ve park yeri aramaktan cok da hoslanmadigimizdan, arabayi parketmek yerine, nobetleserek gezdik, once ben arabayla turlarken Mekin yuruyerek gezdi, fotograflar cekti, sonra sofor makamina o gecti, bu kez ben gezdim, suyun mavi-yesiline bayildim, barajin heybetine hayran kaldim, bir iki fotograf da ben cektim. Ne komik ve hos ki, ikimizin cektigi fotograflar da ayni noktalardan ve benzer kadrajlarla ayni manzarayi yakalamak niyetiyle cekilmis (yakalamis diyemedim, cunku hicbir fotografimiz, gorduklerimize denk degildi). Aa bir de Hoover Dam barajinin uzerinde bir cizgiyle ayirmislar Nevada ve Arizona eyaletlerini, ustelik birer de saat koymuslar, aha buradayken saat 10, ama bu cizgiyi gecince saat artik 11 demisler. Off bu zaman kavramina zaten takigim, kime gore 10, 11 ne demek.. Neyse, Bogaz ile Avrupa ve Asya'yi ayirmis, ya da birlestirmis, cocuklar olarak cok da ehemmiyet vermedik o cizgiye, ve yolumuza Arizona yonunde devam etmeye basladik.

Arizona'dan hicbir beklentim yoktu, hedefimiz olan Grand Canyon disinda. Hatta Grand Canyon icin bile, cok abartilmis bir yarcik olabilecegine dair suphelerim vardi. Fakat Arizona dumduz bir ova gorunumunun altinda yatan 8000 feet yani neredeyse 2500 metreyi hic caktirmayisindaki vakarla gonlumu hizla fethediyordu. Dusun bir ya, 2.5 kilometre yuksektesin, ama ne bir dag var, ne bir tepe; dumduz, alabildigine. Kulaga sikici geliyor, ama inan goze degil. Niyet de, hedef de, odak da gunbatimini Grand Canyon'da seyredebilmek. Saatle yarisiyoruz, ama iste doguya dogru ilerledikce o saat dilim cizgisini geciverme riski var, o zaman hadee taaak bir saat daha ileriye gidiveriyoruz; sinir birsey, gunun boyle hizli bitmesini sevmiyorum, hem de haybeye gecen, bir cizgiyle degiseveren saatlerle. Grand Canyon oyle biryerde ki, batida arkamizda Nevada, hemen kuzeyde Utah, az sag yaparsaniz Colorado, hemen alti yani onumuz de New Mexico. Nevada'ya oyle yakiniz ki, acaba bir saat karda miyiz hala, yoksa Arizona sinirlari icindeyiz diye saatler ileri aliniyor mu hemen. Haritadan anlamaya calisiyorum, gun batimi bizim su an arabanin radyosunda gordugumuz saatin aksam 6sinde mi olacak, yoksa bizim saat henuz daha 5i gosterirken mi batacak gunes. Telefonlarimiz cekmedigi icin, ahh o pek cok alistigim internetten de bakamiyorum. Arada cektiginde de telefon bir 3 gosteriyor saat icin, bir 4. Artik, Grand Canyon bu yone, tabelalarinin belirmesiyle icim daha rahat gunbatimini burada seyredebilecegimiz icin. Hizla diger arabalari takip ediyoruz, etraf yesil cam agaclariyla dolu, ne bir yar goruyorum ne tepe, cok heyecanliyim, cok gormek istedigim, ustelik hep gormek istedigim bu meshur manzaraya yaklastikca. Fakat hicbir ipucu yok, agaclarin arasindan bir ufak kacamak goruntu yakalamak mumkun degil, umarim balon cikmaz bu kanyon manzarasi diye gecirirken, artik arabalari park edip ilk bakisi yapabilecegimiz bir cebe geliyoruz. Heyecanla arabadan firliyor, ve manzarayi ilk kez goruyor, ve tam anlamiyla buyuleniyoruz. Oyle etkileyici ki gorduklerimiz, daha da icine girmek, daha da fazlasini gormek istiyoruz. Ogreniyoruz ki, otobuslerle kanyonun icine girebiliyoruz. Otobuste elimizdeki kucucuk haritadan gunbatimi icin en uygun noktayi belirliyor, soforun kafasini sorularimizla yiyor, iner inmez kosuyoruz, cidden. Hani cocuklar gibi, biz mesela Oguzhan'la arabadan iner inmez kosardik, niye bilmem.. Manzarayi anlatmam mumkun degil, maalesef gostermem de, cunku fotograf makinasi "kaput", telefonla cekiyoruz fotograflari, kalite malum; hatiradir diye cekiyoruz. Oyle guzel ki gorduklerim ve icimde uyandirdiklari, gunesin kizilligi gozden kaybolurken gozlerim nemleniyor.. Hava iyice kararana, gozlerimiz hicbirsey gormeyene dek, orada kaliyoruz. Sonra nerede ne yedik hic hatirlamiyorum ama Flagstaff'den gecisimizi, ve Winslow adinda tren yolu ve Route66 nin icinden gectigi bir kucuk kasabada geceledik. Kaldigimiz motelin sahibine deginmezsem haksizlik olur, motelin girisindeki kucuk lobiye bir kanepe bir de televizyon koymus, yaninda findik fistigi, uzerinde pijamalariyla, kablolu yayinda masa tenisi maci seyreden, az biraz bilge, az biraz kacik, iyi dilekle karisik kehanetlerde bulunan bir Hintli adam. Ertesi sabah yola cikarken rastladigimizda, bir de fotografini cekiyoruz.

Gunlerden Pazar, yine piril piril bir sabah, Winslow'dan cikmadan once Route66 uzerinde hatira fotografi cektiriyoruz. Hediyelik esya satan dukkanin sahibi tombul bir kadindan, kahvalti mekanlari icin tavsiye aliyoruz. Ve tum gezinin en lezzetli ve en buyuk kahvaltisini El Falcone adindaki bir yerel lokantada yapiyoruz, tabelada, dunyaca meshur, diye yaziyor; bu kucuk dunya bakisina gulumsuyoruz. Topladigimiz brosurlerde, Arizona-Utah sinirinda Monument Valley diye bilinen bir kizilderili bolgesi oldugunu okuyoruz, fotograflara bakilirsa Amerika-bati-Western diye gormek istedigimiz yer burasi. Ve Monument Valley'e dogru yola koyuluyoruz.