29 Mart 2017 Çarşamba

Zİhnİm Yoğun Bu Aralar

Zihnim yoğun bu aralar. Zihin yoğunluklarımın anakonusu yeni değil; yapmak istediklerimle ilgili, ve bunları yapmak için yapmam gerekenlerle, ve benim -zaman zaman beni çok yoran- tutumlarımla ilgili.

Bazen vaktinde yapmıyorum bazı şeyleri, adına üşenmek de, keyif düşkünlüğü de, yaptığını mükemmel yapmaya çalışmak de. Vaktinde yapmıyorum, sonra, yapmam gerekliliği kafama çökünce, panik, koşturmaca, telaş.

Bir yandan da insanlardan farklılığımı görüyorum; kendimi seviyorum, çok, ama benim tipim her zaman geçer akçe değil, bunun da mücadelesini veriyorum sıklıkla. Biliyorsun bizim gibilerdense, kendini öven, popülere yanaşan, gündemde olanın yanında olan seviliyor. Bizim gibi yaptığına özenenden, içine en sevdiği lezzeti koyandansa, herkesin seveceği gibi yapan, lezzeti de vanilyadan daha ekstreme gitmeyen tipler tutuluyor.                      

Onlar gibi olmaya calıştığım hiç yok, onlara bir kızgınlığım da yok; herkes kendi gibi olacak, zaten başka yolu yok. Ben sadece kendime yer açmaya çalışıyorum.

İşte bu birşeyi vaktinde yapmayışlar, ee zaten bir de herkesten farklı yapışlar, zihnimi dolduruyor bu ara. Neyse, bugün dolarım, yarın boşalırım. Her bulutun sonu yağmur.

27 Ocak 2017 Cuma

Sonlu ve Ölümlü Hayatta Bir Sonsuz Döngü

Şu sonlu ve ölümlü hayatta, bitmeyen bir sonsuz döngü içerisindeyim.

Ne zaman,hah oldu desem; ne zaman, herşeye zamanım yetiyor, enerjim bitmiyor, istediklerimi gerçekleştirmek için gereken gayrette disiplinliyim, hergün güneşli ve menüde hep sevdiğim şeyler var desem, daha dediğimin hemen ardından, bir bakıyorum o irade, o disiplin delik deşik olmuş, zamanımı -en kıymetli şeyimi- kontrolsüzce çar çur ediyorum ve önüne geçemiyorum, daha dün 24 saate 72 şey sığdırırken bugün tek parmağımı oynatacak enerjim yok, üstelik hava gri gri bulutlu olmuş ve de yiyecek sevdiğim hiçbirşey bulamıyorum ve ama gene de yiyorum! Sonra, ee sonra elbette bu hal de geçiyor, ve a aa galiba bu sefer oldu, yaptım, yapıyorum, oley derken, gene hooop bulutlanıyor hava.

Demem o ki, sanırım hayat bu; sürekli bir çaba, gayret, mücadele. Çok şükrediyorum ki, en azından çabaladıklarım kendi istediğim, seçtiğim, anlamlı bulduğum şeyler de bu gayrette kendimce bir mutluluk buluyorum. Ve dönmeye devam ediyorum.

21 Temmuz 2016 Perşembe

Dingin İşsiz Aylak Günler

Sizi bilmem, benim genelde kafam öyle doludur ki, olan bir olayın rüyama girmesi en azından bir kaç günü bulur. Mesela, pazartesi yaşadığım bir korku, rüyama en erken perşembe girer!

Fakat galiba aklımda yer tutan iş güçmüş çoğunlukla. İstifadan sonra nasıl bir yer açılmışsa hafızada,  dün olanı bu gece rüyamda gördüm.

Yaşasın dingin işsiz aylak günler!

18 Temmuz 2016 Pazartesi

İstifa Ettim

İyi bir dost gibi yazmak; yıllar sonra da olsa, bıraktığın yerden devam edebiliyorsun. Nerede kalmıştık bile demeden...

***

Küçükken ateşlenip hasta oldugumda, okula gidemeyip evde yatağımda kitap okurken, arada saate bakardım; okulda olan arkadaşlarımı düşünür, şimdi ikinci dersteler, ya da teneffüse çıktılar, diye uzaktan takip eder, ben okulda olmadığım için sevinir, mutlu olurdum.

Bugün, evdeyim. Günlerden pazartesi; işgünü. Saate bakıyorum, ofiste şimdi pazartesi sabah toplantıları bitmiştir, daha öğle yemeğine çıkmamışlardır ama, belki ikinci sabah kahvelerini içiyorlardır. Ve ben burada, ofiste olmadığım için, evdeki o küçük kız kadar, mutluyum!

❤️💕
Evet 15 küsür yıl sonra istifa ettim!

31 Mayıs 2016 Salı

Kalabalık Önünde Konuşma Korkusu

Hepsi bendim.

Karşımda 300 insanı birden görünce nefesi kesilen, mikrofonu eline alınca sesi titreyen, ciddi ciddi ağlamaklı olan bendim. Her sene çeşitli konferanslarda defalarca konuşmuş olmama rağmen, her seferinde bu stresi yaşayan, uçağı kaçırmayı dileyen, konferansa kimse gelmese isteyen, sesim kısılsa da bitse bu işkence diyen bendim. Üstelik bunu da becermiş, konuşma stresinden bir gecede sesim bile kısılmıştı bir keresinde.

Ama aynı zamanda, 300 insanla tanışıp konuşacağı için mutluluktan çıldıran da bendim. Kardeşlerimin, aha bak buna da merhaba diyecek, deyip dalga geçtikleri, iyi geceler demekten odamıza iki saatte dönemeyişimize sebep de yine bendim.

Ama ne zaman kimdim?

Tek tek iyiydim de, hepsi birleşip çıkınca karşıma, korkuyordum. Yıllarca bunu sahne korkusu sandım. Sonra acaba özgüven eksikliği mi diye sorguladim. Ama sonunda anladim! Bende insanları memnun etmeye çalışma eğilimi var!

Bu yüzden genelde yumuşak başlıyım mesela. Kavga gürültü sevmiyorum çünkü, eee iyi boşver öyle yapalım deyiveriyorum. İnsanlar benimle rahat ve mutlu olsunlar istiyorum. Memnun edersem sevilirim zannediyorum. Ne alakası var şimdi bunun kalabalık önünde konuşma ile di mi? Çook... Birebir konuşurken karşimdaki sıkıldı mı hemen yakalayabiliyorum, ya da anlamadı mı ne dediğimi, konuyu örnekleyip açabiliyorum. Kalabalık karşısında sıkıyor o biraz, çünkü biri anlamadi ama öbürü anlamakla kalmadi, birazdan ne diyeceğimi bile kestirdi, baksana gözünden belli. Ve işte bu bende stres yaratıyor. Dinleyen herkesi memnun edememe korkusu benimkisi! Biliyorum mümkün olmadığını. Ama can çıkar huy çıkmaz demişler, herkesin ilgisini çeken bir konu olsun, herkese hitap eden seviyeden anlatayım, şakalarım kimseyi incitmesin ama herkesi güldürsün, işte beni bu iyi niyetli istekler mahvetti.

Bu iyi niyetli istekler, kalabalık önünde konuşmayı korkulacak hale getiren sebepler oldu. Oh sebebini anladık, ee peki nasil aşacağız?

Kendin keyif almaya bak, anlat geç, boşver sana ne? Hıım demesi kolay. Becerirsem bir gün, onu da yazarım.





17 Kasım 2013 Pazar

Gizli Ataerkil

Bazen çok aksi oluyorum. Huysuz. Hırçın. Genellikle istediklerim olmayınca. Yoo aslında hiç de öyle büyük şeyler değil istediklerim, yani bence. Aslında söylediğimde, bu mudur dedirtecek şeyler, evin temiz ve de tertipli olması gibi. Bu mesela. Ama olmazsa, yazı yazamıyorum evde, keyifle tv karsısında tembellik edemiyorum, ya içimden yemek yapmak bile gelmiyor çoğu zaman. Ee temizle diyeceksin, işte sinirlerim burada bir geriliyor, çünkü sadece ben kirletmedim ki, neden ben temizliyorum, dahası neden sadece ben rahatsız oluyorum? Ee tamam peki madem rahatsız olan benim, o zaman ben temizleyip toplayayım, işte o noktada gerilen sinirlerim piiiing diye birer  birer atmaya başlıyor çünkü neden kitap okumak yerine şu an temizlik yapıyor olayım ki! Neden pazar öğleden sonram çamaşır makinası başında ve hele de elektrik süpürgesi elimde geçsin ki! İkimiz de işiyoruz, üstelik ben hep içine, ama silen ovan temizleyen bunlar yapılmadığında rahatsız olan niye benim? Şüphe ediyorum, çaktırmadan, gizli ataerkil miyiz acaba biz?

31 Ağustos 2013 Cumartesi

Koccca bir ağustos geçti gitti. Neler oldu neler

Koccca bir ağustos geçti gitti. Neler oldu neler.

13 yıldır çalıştığım şirket satıldı, üvey anneden ürken çocuklar gibi, başımıza geleceklerin korkutucu hikayelerini anlatıp durduk birbirimize, inşallah hiçbiri gerçek olmaz. Ya da olsun, ne biliyim; bilmediklerimden korkmamayı hatırladım bu ay. Mesela bisiklete binerken ayakkabıyı pedala bağlayan bir kilit sistemi var, daha randımanlı kullanıyorsun bacak gücünü böylece, daha az yorucu bile oluyor, ama benim ödümü kopartıyordu, ben yapamam diyordum, amaaan şart mıdır, ben kullanmayıveriyim diyordum. Ama geçti... Tabii ki daha ilk dakikada düştüm, kurbanlık dananın ayaklarını bağlarlar da koca hayvan devrilir ya, haa işte aynı benim düşüşüm, ee elbette benimki daha zarifti... Neyse, sonuç olarak başımıza gelenler, zihnimizde büyüttüğümüz korkularımıza kıyasla şaka gibi kalıyorlar, korkularımız daha acı daha feci, şekil 1A benim düşüşüm. Bitmediiii, son iki haftasonu bisikletle yokuş çıkma antrenmanı olsun diye etrafta ne kadar dağ varsa yollarına vurduk. Özet: zihnimde canlandırdığım her düşüş, daha korkunç daha feci idi.

Kaç zamandır uçmuyorum, tüm bildiklerimi unuttum, bir daha nah pilotluk yapabilirim şeklindeki moralimi bozan, içimi sıkan söylenmelerimi bıraktım, şu anda benim için başka şeylerin daha önemli olduğunu kabul ettim. Dürüstlük gibisi yok, oh be.